Küçükken kafamdaki Tanrı kavramı gökyüzünden bize bakan dev gibi, ak sakallı, şefkatli, tonton bir dedeydi. Bana kimse böyle birşey öğretmemişti ama 7 yaşındaki nöronlarım 'Bana anlatıldığı kadarıyla Tanri böyle bişey olmalı' demişti.
Gençken kafamdaki 'arkadaşlık' kavramı tüm zamanımı beraber geçirdiğim, sonsuza dek birarada olacağım, hayatımdaki herşeyi bilen insandı. 'Çünkü öyledir'den daha anlamlı bir açıklama getirecek hayat tecrübem yoktu.
Yakın zaman öncesine kadar mutluluğun ulaşılması gereken stabil ruh hali olduğunu düşünüyordum. Kafamdaki soyut kavramları objektif olarak sorgulayabilecek ve değiştirmekten korkmayacak kadar büyümüş ve dinginleşmiştim. Mutluluğun anlardan ibaret olduğu bakış açısı bana mantıklı geldi. Ve bir gün bu fikrimin de gelişerek değişebileceğini kabullendim.
Yeni zirve tırmanışlarında da güçlükler olacaktı elbet. Ama yetişkin bir dağcı aynı dandirik uçurumdan düşmemeyi öğrenmiş olmalıydı (Habire aynı metafor üzerinden örnek vermek gibi).
Alter egom da sahibime aitti ve onun yaramazlıklarını eğitebilmesi için her zaman gerçeği bilmeliydi. O'na herşeyi anlattım. Beni anladı; Zaten beni anladığı için sahibim olmuştu...Artık kafamdaki 'güven' kavramına da yeni bir anlam aramaya hazır olduğumu hisettim.