22 Ağustos 2016 Pazartesi

KIŞ

 

Hayvanlar sevişir, insanlar konuşur. Bir dağ zirvesindeki ağaçların gölgesinde seviştik, konuştuk, güldük, sarıldık ve uyuduk; sadece ikimiz. Yakında güz gelecek ve sonra kış. Artık burda kalmamalıyız; biliyorum. Benim elimi tutuyor, 'gitme' diyor. Gitmek istemiyorum ama kalırsak ağacın yaprakları sararıp dökülecek, sonra hava soğuyacak, biz üşüyüp birbirimize daha çok sarılacağız, sonra kar yağacak ve ben bize bunu yaptığım için kendime çok kızacağım; hırkamı çıkarıp O'nun omuzlarına saracağım. Yine de üşüyeceğiz. Çok üşüyeceğiz. Dağlarda çok zirveler, çok kışlar görmüş, parmakları soğuktan sızlamış, o acıyla çok ağlamış olan benim;  artık O'nu elinden tutup kaldırmalı şarkılar söyleyerek burdan uzaklaştırmalıyım. Bunu biliyorum. Yazdan sonra güz ve kış geldiğini bildiğim gibi biliyorum. Yine de gözlerimin içine bakıp 'Gitme; burda kalalım, seni seviyorum' diyor; gözlerinin içine bakıyorum ve O'nu çok seviyorum. Parmaklarım eski kışları hatırlayıp hafifçe sızlıyor ama ellerini bırakamıyorum. 'Tamam; koltuğa uzanıp sarılarak birkaç gün batımı daha izleyelim' diyorum. Sadece O'na sarılıp hiç kış gelmeyecekmiş gibi huzurla gün batımları izlemek istiyorum.